Agora
Yapılan kazılarda birbiri üzerine gelen, ama her zaman kolayca ayırt edilemeyen yapı katları ortaya çıkarılmıştır.
En erken arkeolojik buluntular M.Ö.3. binyıla kadar gitmekle birlikte, en erken yapılar, Bronz Çağı yerleşimine (M.Ö.2. binyıl) ait bazı duvar kalıntılarıdır. Bunların üzerinde de bir Geometrik Dönem mezarlığı (M.Ö. 8.-7. yüzyıl) vardır.
Kuzey-güney güney doğrultusunda, su tutmak için bir havuza bağlanmış masif bir duvar M.Ö. 6. yüzyıla tarihlenmektedir. Havuz, dibe inen birkaç basamaklı bir merdivene sahiptir ve dipte çok sayıda çanak çömlek parçasına rastlanmıştır. Yakındaki bir yapıda bulunan parçalar havuzdakinden çok daha fazladır.
Oluklar, küçük kanallar ve kanalizasyon yollarından oluşan kompleksler M.Ö. 5. yüzyıla ve Hellenistik Döneme aittir. Bunlar birbiri üzerinden geçerek bütün alanı kat etmektedir. Roma Dönemi tabakasının altındaki doğu-batı yönünde uzanan büyük kanalizasyon sistemi, şehrin yüksek kesimlerinden gelen suların drenajını yaparak kıstakta denize bırakmaktaydı.
Muhtemelen M.Ö.5. yüzyılda küçük taş parçalarından oluşan bir tabaka alttaki yapı katlarına kalın bir çizgi çekmiştir. "Çifte Balta Kutsal Alanı" olarak adlandırılan küçük bir kutsal yapı, bu tabakayla ilişkilendirilmektedir.
Alan M.Ö. 4. yüzyılda farklı bir işlev yüklenmiş ve şehrin başlıca meydanı (agora) olmuştur. Düzgün kesilmiş taş bloklardan meydana gelen, kuzey ve doğudaki duvar kalıntıları bu döneme aittir ve geniş alanını (107 m x 87 m) sınırlamaktadır. Yerleşim alanlarına açılan anıtsal kapı ise doğuda yer alır.
Agoranın ortasında, çeşitli küçük kutsal yapılar ve sunaklar bulunmaktadır. Günümüze gelen mimari kalıntılar M.Ö. 2. yüzyıla tarihlenen İon düzeninde küçük bir tapınağın (naiskos) rekonstrüksiyonuna izin vermektedir. Sunaklardan geriye sadece dikdörtgen ya da kare temeller kalmıştır ve bunlar bazen taş döşeli zemine sahiptir.
M.S. 2. yüzyıl, agoradaki anıtsal inşaat faaliyetlerine sahne olmuştur: Alanın dört bir yanını çevreleyen zarif portikolar (stoa) bu döneme tarihlenir. Portikolar birkaç kez Anadolu'nun kıyılarını vuran depremlerden etkilenmiştir. İlk hasar, inşaatın başlamasından sonra meydana gelmiştir ve inşaat hiçbir zaman tamamıyla bitirilememiştir. Kazıların sağladığı kanıtlara göre, son hasar Iustinianus döneminden (M.S. 6. yüzyıl) önce olmuştur.
Bizans döneminde yıkık sütunların arasından yükselen kalitesiz yapılarda daha eski binalara ait sütunlar ve mimarî elemanlardan yararlanılmıştır. Bazı endüstriyel yapılar (metal, çömlek ve cam üretimi için ocaklar) 10. - 11. yüzyıllarda güney ve doğu stoada yer almaktaydı.
Zamanla, agoranın kalıntıları toprak altında kalmış ve kuzeydoğu köşesinde, kıstağın yakınına bir Ortaçağ kalesi (castrum) inşa edilmiştir. Bu savunma sistemi kısmen antik surlardan yararlanmıştır. Bu savunma sistemi kısmen antik surlardan yararlanmıştır. Modern yola bakan sura birleştirilmiş zarif kemerli kapı buna örnektir. Kalenin içinde Geç antik çağ ve Ortaçağa ait çeşitli yapılar ile Selçuklu ve Osmanlı dönemine tarihlenen daha geç binalar bulunmaktadır. Castrum olasılıkla M.S. 7. - 8. yüzyıllarda Pers ve Arap tehdidine karşı Bizans İmparatorluğu'nun aldığı önlemler kapsamında inşa edilmiştir.
Akanthus yapraklarıyla süslü zarif bir mimarî frize ait bloklar, muhtemelen Hellenistik Dönem'de yapılan agora düzenlemesinin bir parçasıdır. Bunlar batı stoadan getirilmiş ve çok daha geç tarihli duvarlarda ("Balık Pazarı"ndaki gibi) kullanılmıştır.
Çoğunlukla kandiller ve kaliteli yemek kaplarından oluşan Augustus dönemine ait iki grup adak buluntusu, alanın ortasındaki sunaklardan birinin temeline dikkatle saklanmıştır.
Sasani sanatının açık etkilerini taşıyan ikonografik özellikleri, Bizans dünyası aracılığıyla alınmış olmalıdır.
En erken arkeolojik buluntular M.Ö.3. binyıla kadar gitmekle birlikte, en erken yapılar, Bronz Çağı yerleşimine (M.Ö.2. binyıl) ait bazı duvar kalıntılarıdır.